info@brainquire.com
Contact
Dashboard
  • What is Brainquire?
  • Scientific Basis
  • About Us
  • Membership
  • Help
  • What is Brainquire?
  • Scientific Basis
  • About Us
  • Membership
  • Help
  • What is Brainquire?
  • Scientific Basis
  • About Us
  • Membership
  • Help
  • What is Brainquire?
  • Scientific Basis
  • About Us
  • Membership
  • Help
Biliyor muydunuz?
Home Archive by Category "Biliyor muydunuz?"

Category: Biliyor muydunuz?

Biliyor muydunuz?

“Korku” Çocukların Gelişimlerini Durduruyor!

Uzmanlara göre aşırı korumacı ebeveynlerin çocukları, çocukluklarını yaşayamıyor.

Çocukları sürekli risklerden korumak ve risk almalarına izin vermemek, onların kendilerini korumak için geliştirmeleri gereken hayati becerileri geliştirmelerine engel oluyor.

Tim Gill’in yeni kitabında “dadı toplumu” yerine toplulukların birbirleri ve topluluk içindeki gençlere göz kulak olduğu bir toplum inşa etmenin gerekliliğini vurguluyor. Kitap çocuk oyunları, anti-sosyal davranışlar ve yabancılardan korkma gibi çeşitli kilit alanları araştırıyor.

No Fear: Growing Up in a Risk Averse Society (Korku Yok: Risklerden Kaçınılan bir Toplumda Büyümek) adlı kitapta Gill, riskten kaçınma eğiliminin artması ve  çocukların yaşamlarının her alanında bu eğilimlerin yansımalarının görülmeye başlamasıyla “çocukluk” kavramının zayıfladığını öne sürüyor.

Önceki nesillerdeki çocukların hiçbir kaygı duymadan yapmaktan zevk aldıkları, kendi başlarına okula yürümek gibi basit aktivitelerin bile günümüzde rahatsız edici ya da tehlikeli olarak tanımlandığını ve çocuklarına bunu yapmaya izin veren yetişkinlerin sorumsuz olarak etiketlendiğini belirtiyor. Bazı ebeveynler ise çocuklarının denetimsiz oynamasına izin vermekten bile korkuyorlar. 

Bazı ebeveynler çocuklarının denetimsiz olarak oynamasına izin vermekten korkuyor

“Günümüzde çocukların daha hızlı büyüdüklerine dair yaygın bir görüş olmasına rağmen, aslında yaşamları 30 yıl öncesine göre çok daha kontrol altında” 

Tim Gill, Korku Yok

Gill’e göre risklerle yüzleşmek, çocuklara zorlu durumların üstesinden gelmeyi, karakterlerini beslemeyi ve onlara macera, girişimcilik, dayanıklılık ve kendine güven gibi duygularını nasıl geliştireceklerini öğretiyor. Çocukların oyunlarını kısıtlamak ise onların hareket özgürlüğünü sınırlıyor, yetişkinlerle olan ilişkilerini yıpratıyor ve fiziksel, sosyal ve sanal dünyaları keşfetmelerini kısıtlıyor.

Çocukluğun bu daralan alanında, çocukları her zaman kırılgan olarak görme eğilimimiz, onları doğal dayanıklılıklarını geliştirmeye teşvik etmememiz anlamına geliyor; yaşlarına uygun bir şekilde riskleri yönetmeyi öğrenmelerine engel oluyor. Fakat bu yaklaşım tabii ki çocukluğun kuralsızlaştırılması için koşulsuz bir savunma değil. Çocuklar, yetişkinlerin onların güvende olmalarına yardımcı olmalarını ister ve bu sorumluluk yetişkinler tarafından kabul edilmelidir.

Daha Güvenli Bir Çevre

İngiliz The Children’s Society Derneği de buna benzer bir görüşe sahip. Derneğin Strateji Direktörü Penny Nicholls konuya ilişkin olarak aşırı korumacı olmanın da kendi içinde farklı riskler barındırdığını ve uzun vadede çocuklar açısından olumsuz sonuçlara neden olabileceğini belirtiyor ve “Çocuklarımız için risksiz bir hayat yaratmaya devam edersek risk altında olan çocukluğun kendisi olacaktır.” İfadesini kullanıyor.

Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, kendileri 10 yaş ve altı çocukluk dönemlerinde bir yetişkin denetimi olmadan dışarı çıkmış olmalarına rağmen, yetişkinlerin %43’ü kendi çocuklarının 14 yaşına kadar denetimsiz oynamalarına izin verilmemesi gerektiğini düşündüğünü belirtiyor.

Gill, toplulukların çocuk dostu hale getirilmesi için parklara, meydanlara ve kamusal alanlara kolay erişim sağlanmasını; trafik düzeninde yürüyüş, bisiklet ve toplu taşıma araçlarına öncelik verilmesini ve çocuklar için daha güvenli mahalleler oluşturmak için şehir çapında planlamaların yapılması gerekliliğini vurguluyor.

Kaynak-1

Kaynak-2

Read More
24 January 2020
Biliyor muydunuz?

Bağırsak Bakterileri Bizi Daha Zeki Yapabilir Mi?

Araştırmalar bağırsaklarımızda bulunan bakterilerin sağlığımızı ve zekamızı etkilediği yönünde.

Bağırsaklarımızda neredeyse iki kilo ağırlığındaki bakteriler duygu durumumuzu, zekamızı ve sağlığımızı etkiliyor. Bu ilk başta ne kadar olanaksız bir durum gibi gelse de güncel araştırmalar bu bağlantının doğru olduğu yönünde.

Mikrobiyota da denilen bakteriler vücudumuzda kendi hücrelerimizden sayıca çok daha fazla bulunmaktadır. Sindirimde ve enfeksiyonların önlenmesinde rol oynayan bu bakteriler aynı zamanda serotonin gibi maddeler üretmektedir. Bundan dolayı anksiyete ve stresi azalttığı da görülmüştür. Nörobilim profesörü John Cryan ve onun ekibinin yaptığı bir araştırmaya göre insan vücudunda mikrobiyota olmadığı taktirde beyin yapısı, işlevleri ve insan davranışları ciddi boyutlarda değişikliğe uğramaktadır. Fareler üzerinde yaptıkları bir araştırma ise bu bakterilerin farelerin bilişsel yetilerini ve hatta zekasını arttırdığı yönündedir. İşte bağırsaklara “ikinci beyin” denilmesi de bu yüzdendir.

Kaynak 1

Kaynak 2

Read More
10 January 2020
Student asleep on a desk
Biliyor muydunuz?

Daha Fazla Uyku, DEHB’de Odaklanma ve Organize Olma Konusunda Gençlere Yardımcı Olabilir

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) olan gençler odaklanmalarına, planlama yapmalarına ve duygularını kontrol etmelerine yardımcı olmak için daha fazla uyuyabilirler.

DEHB, çocuk ve ergenler arasında en sık görülen nöro-davranışsal bozukluklardan biridir. DEHB olan insanlar genellikle odaklanma, dikkatlerini verme ve zaman yönetimi gibi yürütme işlevine katkıda bulunan beceriler konusunda sıkıntı yaşarlar. Gençlerde bu zorluklar akademik performans, sosyal beceriler ve duygusal gelişimi etkileyebilir. Önceki araştırmalar, uyku eksikliğinin normal olarak gelişmekte olan ergenlerde daha zayıf yürütme işlevine sebep olduğunu bulmuştur, ancak DEHB’li gençler henüz çalışılmamıştı.

Deney sırasında iki hafta boyunca 2 farklı uyku düzeni ve buna bağlı olarak yürütme fonksiyonları ölçümü yapıldı. İlk hafta gecelik 6.5 saat , ikinci hafta ise 9.5 saat uyumalarına izin verildi. Her haftanın sonunda gençlere en sık kullanılan yürütme fonksiyonu testlerinden olan BRIEF2 testi yapıldı. Bu test 18 yaşına kadar olan dönemde uygulanan ; çalışan bellek, planlama ve organizasyon, duygusal kontrol, başlangıç ve engelleme gibi yürütme işlev alanlarını değerlendiren bir testtir.

Testler, uzun uyunan haftaya kıyasla kısa uyunan hafta tüm değerlendirilen alanlarda önemli eksiklikler göstermiştir. Araştırmacılar artan uykunun DEHB’li gençlerde akademik, sosyal ve duygusal işlevleri anlamlı ölçüde olumlu etkileyebileceğine ve uykunun gelecekteki müdahaleler için önemli bir hedef olabileceğini vurgulamışlardır.

 

Kaynak

Read More
30 October 2019
Biliyor muydunuz?

Çocuklar Aynı Anda Kaç Dil Öğrenebilir?

Çocukların dil öğreniminde yetişkinlerden çok daha iyi olduğunu biliyoruz. Peki çocukların öğrenebileceği dil sayısının bir sınırı var mıdır?

Çocuklar aynı anda kaç dil öğrenebilir? Ya da yeni bir dil öğrenmeye başlamadan önce bir dilde ustalaşmaları gerekiyor mu? Aynı anda iki veya daha fazla dil öğrenmeye çalışmak çocuklar için çok mu zorlayıcı olur?

 

Çocuklarını iki dilli veya daha çok dil öğreterek yetiştirmeyi düşünen ebeveynler genelde bu soruları sorarlar. Bunları cevaplamak çok kolay değil elbette ama çocukların aynı anda birden fazla dil öğrenebildiğini ve çift dilli olmanın onlara çok büyük yarar sağladığını biliyoruz.

 

Çocukların dil öğrenimi konusunda aile en önemli faktördür ve bütün aileler birbirinden farklıdır. Farklı dil kombinasyonları, farklı konumlar, farklı koşullar… Çocukların aynı anda kaç farklı dil öğrenebileceği ise bütün bu faktörlere bağlıdır. Aslında yukarıda sorduğumuz bütün soruların cevapları aileden aileye de değişir. Gelin birlikte farklı aile yapılarındaki dil öğrenme süreçlerini inceleyelim!

 

Ebeveynlerin konuştukları dil önemli!

Bir çocuğun kaç dil konuşabileceği öncelikle ailede konuşulan dillere bağlıdır. Çocuk zamanın çok büyük bir kısmını evde geçireceği için genellikle ailesinden duyduğu dilleri öncelikli olarak ve hızlı bir şekilde öğrenir.

 

Yaşadıkları toplumun dilini konuşan tek dilli ebeveynler için ise çocuklarına yeni diller öğretmek biraz daha zor olabilir. Bunun nedeni ise çocukların öğrenecekleri dillere daha az maruz kalmalarıdır. Her ne kadar zor olsa da yeteri kadar emek ve zamanla bu da başarılabilir. Çocuklarına aynı anda birden fazla dil öğretmek isteyen tek dilli ebeveynler, bu süreci kolaylaştırmak için farklı yöntemler deneyebilirler. Bu yöntemler arasında çocuğu çift dilli bir okula göndermek veya iki dil konuşabilen bir dadı tutmak sayılabilir.

 

Bütün ebeveynler içinde en şanslı gruplardan biri evde farklı bir dil konuşan gruptur. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar aynı anda iki dil öğrenmek için büyük bir fırsat yakalarlar. Bu çocuklar evlerinde ve okullarında aynı anda iki farklı dil öğrenebilir ve bu iki dilde de oldukça iyi seviyelere gelebilirler. Bu iki dile ek olarak, okullarında da üçüncü bir yabancı dil öğrenebilirler.

 

Her bir ebeveynin evde farklı bir dil kullanması durumunda çocuk aynı anda iki dile maruz kalarak büyür ve doğal olarak bu iki dili de öğrenebilir. Her iki ebeveyn de aynı dili konuşsa bile, birden fazla dil bilen bir ebeveyn çocuğuna ek bir dil öğretmek için yeterli olabilir.

Yurt dışında yaşayan ve her bir ebeveynin birçok dil bildiği aileler çocukların birden fazla yabancı dil öğrenerek büyümeleri için en iyi şansları olabilir. Örnek vermek gerekirse; ailedeki annenin ana dili Fransızca, babanın ana dili ise İtalyanca olsun. Bu ebeveynlerin anlaşabileceği ortak dil de İngilizce olursa, bu ailede büyüyen bir çocuk; evde konuşulan dil, annenin ana dili ve babanın ana dili olmak üzere üç dile de maruz kalabilir. Bu durumda bir de eğer bu aile, konuşulan dilin bu üç dilden farklı olduğu bir ülkede yaşıyorsa burada büyüyen çocuk bir de okulda ve gündelik hayatında dördüncü bir dile maruz kalabilir. Bu durum aileler ve çocuklar için az rastlanan bir durum olmasına karşın birçok farklı dil öğrenerek büyümek için zor bulunur bir fırsattır.

 

Çocuklar çift ya da daha fazla dilli olarak yetiştirilebilir. Ama bu durum hem çocuk için hem aile için zaman zaman farklı sorunlar ortaya çıkarabilir.

 

Peki aynı anda birden fazla dili öğrenerek büyüyen çocuklar ne gibi sorunlarla karşılaşabilirler?

Dil öğrenme süresinde en önemli olan iki faktör maruz kalma ve devamlılıktır. Eğer bir çocuk bir dile yeteri kadar maruz kalamazsa akıcı bir şekilde konuşmayı başaramayabilir. Eğer bir aile çocuğunu çift dilli yetiştirmeye karar verirse öncelikle çocuklarının bu dile yeteri kadar maruz kalacağından emin olmalıdır. Bunun yanında aileler, dil öğrenme süresinde çocuklarını kitaplar veya o dildeki çizgi filmler gibi farklı kaynaklarla desteklediklerinden de emin olmalıdırlar.

 

Eğer siz de çocuğunuzu farklı diller öğreterek büyütmek istiyorsanız öncelikle kendi ailenizi, konuştuğunuz dilleri ve diğer tüm faktörleri dikkatli bir şekilde düşünmelisiniz. Her ne kadar bazı şartlar çocuklarda dil öğrenimini zorlaştırsa da farklı diller bilmenin çocuklar üzerindeki sayısız faydasını bu konuda düşünürken hesaba katmanız size yardımcı olacaktır.

Kaynak

Read More
18 September 2019
Biliyor muydunuz?

Müzik Enstrümanı Çalmak Beyinde Şölen Etkisi Yaratıyor

Anita Collins müzik enstrümanı çalmanın beynimizde nasıl bir etki bıraktığını anlatıyor.

Müzik dinlediğinizde beyninizin farklı bölgeleri birbirine bağlanıyor ve aktif hale geliyor. Enstrüman çaldığınız zaman ise durum tam olarak bir vücut-beden egzersizine dönüyor. Peki tam olarak beyinde neler gerçekleşiyor? Anita Collins videoda bu soruyu cevaplandırıyor ve enstrüman çalarken beyinde havai fişeklerin nasıl ortaya çıktığından ve bu durumun uzun süreli etkilerinden bahsediyor.

Şu anda bir enstrüman çalmıyorsanız da bu videoyu izledikten sonra bu doğrultuda bir isteğiniz oluşabilir. Hiçbir şey için geç değil!

Kaynak

Read More
17 September 2019
Biliyor muydunuz?

Daha İyi Hissetmek İçin: Uykunuzun Kalitesini Artırın!

Basit birkaç tavsiyeyle daha iyi uyuyun, daha iyi hissedin!

Uyku, sağlıklı bir hayat için en önemli noktalardan biri. Öyle ki hem psikolojik hem de fiziksel sağlımızın üzerinde önemli etkilere sahip. Uyku düzeniniz normalinden farklı olabilir ya da az uyuduğunuz da kendinizi daha iyi hissediyor olabilirsiniz. Ama doğruluğu tartışılamayacak bir nokta var: İyi bir gece uykusu, sağlıklı beslenmek ve düzenli egzersiz yapmak kadar önemli.

Yapılan araştırmalar kötü bir uyku düzeninin, hormonlarınızdan beyin fonksiyonlarımızın çalışmasına kadar pek çok şeyi etkilediğini gösteriyor. Ayrıca hem yetişkinlerde hem çocuklarda kilo alma ve hasta olma ihtimalini de artırıyor. İyi bir uyku düzeni ise tam tersi şekilde sizi daha sağlıklı bir birey yapabilir. Son yıllarda hem uyku miktarında hem de kalitesinde ciddi miktarda düşüş olduğu görülüyor. Hayatınızı daha iyi bir hale getirmek, kilo vermek, sağlık problemlerinden kurtulmak… Uyku kalitenizi attırmak için pek çok sebebiniz olabilir. Önemli nokta ise bunu nasıl başaracağınızdır.

Gelin uykunuzun kalitesini artırmak için uygulaması çok kolay, etkisi çok büyük olan tavsiyelere göz atalım.

Gün içinde parlak ışığa maruz kalma oranınızı artırın!

Vücudumuzun sirkadiyen ritmi olarak da bilinen doğal bir saati vardır. Bu ritm; beynimizi, hormonlarımızı, tüm vücudumuzu etkiler. Uyanık kalmamızı sağlar ve uyku vakti geldiğinde vücudumuzu uyarır. Gün içinde aldığımız güneş ışığı ya da parlak ışık vücudumuzun sirkadiyen ritmimizin sağlıklı kalmasını söyler. Bu şekilde gün içindeki enerjimiz ve uykumuzun kalitesi yükselir. Özellikle uykusuzluk sorunu yaşayan insanlarda, gündüz parlak ışığa maruz kalma süresi artıkça uykuya dalma süresinin azaldığı görülmüştür.

Gün içinde parlak ışığa maruz kalma oranınızı artırın!

Vücudumuzun sirkadiyen ritmi olarak da bilinen doğal bir saati vardır. Bu ritm; beynimizi, hormonlarımızı, tüm vücudumuzu etkiler. Uyanık kalmamızı sağlar ve uyku vakti geldiğinde vücudumuzu uyarır. Gün içinde aldığımız güneş ışığı ya da parlak ışık vücudumuzun sirkadiyen ritmimizin sağlıklı kalmasını söyler. Bu şekilde gün içindeki enerjimiz ve uykumuzun kalitesi yükselir. Özellikle uykusuzluk sorunu yaşayan insanlarda, gündüz parlak ışığa maruz kalma süresi artıkça uykuya dalma süresinin azaldığı görülmüştür.

Akşamüstünden sonra mavi ışığa maruz kalma sürenizi azaltın!

Gün içinde ışığa maruz kalmak pek çok açıdan bize fayda sağlıyor ama diğer yandan akşamüstünden sonra maruz kalınan ışık pek çok dezavantaja sahip. Eğer akşamüstünden sonra hala çok fazla parlak ışığa maruz kalırsanız beyniniz hala gündüz olduğunu düşünüyor. Ayrıca bu ışık, derin bir uykuya dalmamıza ve rahatlamamıza yardım eden melatonin hormonun oranını da azaltıyor. Özellikle elektronik cihazlardan gelen mavi ışık bu noktada sizin için en zararlı ışık olabilir. Akşamüstünden sonra mavi ışıktan korunmak için elektronik aletlerden olabildiğinde uzak kalabilir ya da en kötü ihtimalle cihazlarınızı gece modunda kalabilirsiniz.

Düzensiz veya uzun gün içi kestirmelerinizi azaltın!

Her ne kadar gün içindeki kısa kestirmelerin yararları olsa da çok uzun veya düzensiz olan kestirmeleriniz uykunuzu olumsuz etkileyebilir. Gündüz uyumak vücudunuzun saat algısını değiştirebilir ve bu da gece uyumanızı engeller. Yapılan bir çalışmada belirli bir grup insana gün içinde uyumaları için izin verilmiş ve bu uykunun onları sonraki gün boyunca daha yorgun bir hale getirdiği tespit edilmiş. Bu konuda dikkat edilmesi gereken nokta ise uyku süresi. 30 dakika ve daha az uykular beyin fonksiyonlarının gelişmesine yardımcı olurken daha uzun uykular uyku kalitenizi olumsuz etkiliyor.

 

Düzenli bir uyku zinciri oluşturmayı deneyin!

Vücudumuzun gün doğumu ve batımı arasında düzenli olarak çalışan belirli bir saati vardır. Uyuma ve uyanma sürelerinizin tutarlı olması bu saatin doğru çalışmasına yardım eder ve uyku veriminizi artırır. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre hafta sonu geç uyuyarak uyku düzenlerini bozan katılımcıların gün içinde kendilerini daha yorgun hissettikleri gözlemlendi. Bunu sağlamak için belirli bir süre alarm kurmayı deneyebilirsiniz. Bir süre sonra alarmsız da uyanabileceğinizi göreceksiniz.

 

Yatak odanızda değişiklikler yapın!

Yatak odanızın çevresi ve mobilyalarınızın duruşu uykunuzun kalitesini etkileyebilir. Odanızın sıcaklığı, ses, dışarıdan gelen ışıklar… Pek çok araştırma sonucu; dışardan gelen trafik seslerinin, uykunun kalitesini ciddi derecede azalttığını gösteriyor. Dışarıdan gelen sesleri azaltıp doğru ışığı ayarladığınızda çok daha kaliteli bir uykuya sahip olacağınıza emin olabilirsiniz.

Yatak odanızın sıcaklığı sandığınızdan daha önemli!

Vücut ve uyuduğunuz odanın sıcaklığı uykunuzun kalitesini artırmada sandığınızdan çok daha önemli. Özellikle tatile gittiğiniz zamanları düşünürseniz oda sıcaklığının yüksek olduğu bir ortamda uyumamın çok daha zor olduğunu anlayabilirsiniz. Uygun sıcaklık her insan için farklılık gösterebilir ama çoğu kişi için uygun sıcaklık 20 °C.

Günlük egzersiz yapın ama uyumadan hemen önce değil!

Egzersiz yapmak uykunuzun kalitesini artırmak için uygulanabilecek en iyi yöntemlerden biri. Düzenli yapılan egzersizler pek çok açıdan uykunuzun kalitesini artırırken uykusuzluk semptomlarını da azaltır. Yetişkinlerle yapılan çalışma düzenli egzersiziniz uykuya dalma süresini neredeyse yarı yarıya azalttığını ve 41 dk fazladan uyku sağladığını göstermiştir. Gün içinde yapılan egzersizler uyku kalitesini artırmasına karşın uyumaya yakın yapılan egzersizler uyku problemleri yaşamanıza neden olabilir. Egzersiz yapmak, adrenalin ve epinefrin gibi uyanıklığınızı artıran hormonların salgılanmasına neden olur.

Günümüzde pek çoğumuz sağlıklı bir uyku düzenine sahip olmanın öneminin farkında değiliz. Sağlıksız bir uyku düzeni, obezite riskinde kalp hastalıklarına kadar pek çok ciddi soruna neden olabileceği gibi kaliteli bir uyku düzeni de bizi bu sorunlardan koruyabilir. Belki bu tavsiyeler uykunuzun kalitesini artırma yolunda size yol gösterebilir.

 

Kaynak

Read More
11 September 2019
Biliyor muydunuz?

Beynimizin Yüzde Kaçını Kullanıyoruz?

Hayatınızda mutlaka bir kez dahi olsa birisi size beyninizin sadece %10’unu kullandığınızı söylemiştir. Bu, fen bilgisi öğretmeniniz de olabilir arkadaşınızda. Sadece Türkiye’de değil diğer ülkelerde de çok yaygın olan bu inanışın bilimsel bir gerçekliği yok.

 

2014’de yayınlanan Lucy adlı filmde, ilaç kullanarak beyninin kalan yüzde doksanını kullanan bir kadın doğaüstü yeteneklere sahip olmuştu. Amerika’da insanların yüzde altmış beşi, fen bilgisi öğretmenlerinin yarısı insanların beyninin yüzde onunu kullandığını düşünüyor. Daha ilginci ise 1998 yılında yapılan bir çalışmaya katılılan psikoloji öğrencilerinin 3’te 1’inin bu inanca sahip olduğu ortaya çıktı. Peki bu inanç niye bu kadar yaygın?

 

1890’larda, William James, “Çoğumuz zihinsel potansiyelimizi kullanmıyoruz.” demişti. James’in niyeti, beynin kullanımına dair bir kısıtlama değil, insanları beynini daha çok kullanmaya zorlamaktı. Harvard psikoloğu olan James’I yanlış yorumlamak bir asırdan fazla süre gelen bir kavram yanılgısına yol açtı.

 

Bu kavram yanılgısını bilimdeki başka düşünceler de beslemiş olabilir. Nöronların beynimizin %10’unu oluşturuyor olduğu inancı bu yanılgıya yardımcı olmuş olabilir. Ayrıca bilim insanları uzun süre boyunca bizdeki ön lopların ve yan loplardaki geniş bir alanın amacını anlayamadı. Hasar görmeleri, motor ya da duyusal kayıplara neden olmadığından, uzmanlar hiçbir işe yaramadıkları sonucuna vardılar. Onlarca yıl bu bölgeler işlevlerinin tanımlanması zor olan sessiz bölgeler olarak adlandırıldı. O zamandan bu yana, yeni beyin görüntüleme yöntemleri ile bu bölgelerin yönetici ve bütünleştirici yetenekleri vurguladığını öğrendik. Bu bölgeler, soyut akıl yürütme, tasarlama, karar kıyaslaması ve durumlara uyum sağlama için çok önemli.

 

Beynin 9/10’unun kafatasınızın içinde öylece beklediği düşüncesi, beynin nasıl enerji kullandığı hesaplandığında mantıklı değil. Beynimiz vücudumuzun %2’sini oluştururken enerjimizin %20’sini harcar. Diğer canlılara oranla oldukça fazla enerji tüketen beynimizin sadece 1/10’unu kullanması mantıklı değil.

 

Beynimizin harcadığı enerji oranı, gelişen beyin görüntüleme yöntemleri ve bilimsel çalışmalar beynimizin sadece %10’unu kullanmadığımızı açıkça gösteriyor.

Kenneth L. Higbee & Samuel L. Clay (1998) College Students’ Beliefs in the Ten-Percent Myth, The Journal of Psychology: Interdisciplinary and Applied, 132:5, 469-476, DOI: 10.1080/00223989809599280

Kaynak

Read More
19 August 2019
Biliyor muydunuz?

Zihin Haritası Nedir?

Zihin haritası tüm bilişsel işlevlere, özellikle bellek, öğrenme, yaratıcılık ve analizlere uygulanabilen görsel bir düşünme aracıdır.

Zihin haritalama, görüntü, renk ve görsel-mekansal düzenlemenin farklı bir kombinasyonunu içeren bir süreçtir. Bu teknik, daha fazla fikir edinmek için beyindeki ilişkileri tetikleyen anahtar kelimeler kullanarak düşüncelerinizi belirleyen bir düşünme aracıdır.

Zihin haritaları elle veya iMindMap gibi bir yazılım kullanılarak çizilebilir. Bir zihin haritası oluştururken, haritanın merkezi görüntüsü, dalları, renkleri, anahtar kelimeleri ve görüntüleri de dahil olmak üzere göz önünde bulundurulması gereken birkaç unsur vardır. Şimdi bunlara bir bakalım…

Kaynak

Read More
7 August 2019
Biliyor muydunuz?

Albert Einstein’ın Beyin Yapısı Diğer İnsanlardan Farklı mı?

Albert Einstein dünyanın en zeki insanlarından biri. Peki bu zeka, beyin yapısında bir farklılık oluşturmuş olabilir mi?

Florida State Üniversitesi’nde bir antropolog Einstein’ın beyni hakkında bir çalışma başlattı. Bu çalışma, Albert Einstein’ın beyninin çoğu insanınkinden farklı olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Bu farklılıklar, Einstein’ın zamanın doğası ve uzay hakkındaki benzersiz keşifleriyle bağdaştırıldı. Araştırma için Einstein’ın beyninin ölümünden hemen sonra çekilen ama daha önce detaylı analiz edilmeyen fotoğrafları kullanıldı. Fotoğraflar; Einstein’ın beyninde bulunan prefrontal korteksin (beyinde bulunan ve soyut düşünme için önemli olan bir bölüm), normal bir insanın prefrontal korteksinden çok daha karmaşık bir düzene sahip olduğunu gösterdi. Başka bir deyişle, Einstein’ın beyni diğer insanların beyninden çok daha farklı görünüyor.

Bu Einstein’ın beyninin ölümünden hemen sonra 1955 yılında çekilmiş bir fotoğrafı. Bu fotoğraf üzerinde yapılan çalışmalar, Einstein’ın prefrontal korteksinin diğerlerinden olan farkını daha açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır.

Yapılan çalışmalar sırasında Einstein’ın beyni farklı insanlara ait 85 beyinle karşılaştırıldı ve Einstein’ın prefrontal korteksindeki kıvrımların diğer beyinlerden çok daha farklı olduğu gözlemlendi.

Einstein’ın beyni nasıl bu kadar detaylı incelendi?
Einstein, 1955 yılında hayatını kaybettikten sonra patalojist Thomas Harvey tarafından otopsi yapıldı. Otopsiden sonra Einstein’ın beyni formalin içine koyuldu ve bu şekilde muhafaza edildi. Farklı uzmanlar tarafından gözlemlenebilmesi için beynin onlarca farklı açıdan fotoğrafları da çekildi. İncelemeler sırasında Einstein’ın beyni 240 ayrı parçaya bölünerek her bir parçadan ayrı doku örnekleri alındı. Bu doku örnekleri dünyanın pek çok farklı yerine gönderildi ve uzmanlar tarafından incelendi.

Uzun çalışmalara rağmen Einstein’ın beyniyle ilgili detaylı bilgiler ilk 30 yıl boyunca ortaya çıkartılamamıştı. Daha sonraki yıllarda; beynin iki bölümünde, her bir nöron ve hücre için alışılmadık kadar çok glia (beyinde bulunan bir sinir hücresi) bulunduğu saptandı.

Einstein’ın Berlin’deki ofisinde 1920 yılından bir fotoğrafı.

Einstein, günümüzde en çok tanınan bilim adamlarından biri. Soyut konulardaki çeşitli düşünceleri, özellikle de genel ve özel görelilik teorileri, herkesin uzay ve zaman hakkındaki düşüncelerini derinden etkiledi. Einstein’ı özel yapan noktalardan bir diğeri de zamanın göreceliliği gibi başkalarının araştırmaya ve düşünmeye cesaret edemeyeceği konularda çalışmış olması.

1947 yılında, 68 yaşındaki Albert Einstein.

Einstein’ın evren hakkındaki görüşleri ve soyut düşünme yeteneği, onun modern fiziğin babası ve 20. Yüzyılın en etkileyici fizikçisi olarak kabul edilmesinin nedenidir. Einstein’ın beyni üzerinde yapılan tüm bu çalışmalar bize gösteriyor ki düşünmek, araştırmak ve çalışmak insan beyni üzerinde gerçekten fiziksel değişiklikler yaratabiliyor.

Kaynak

Read More
7 August 2019
Biliyor muydunuz?

Ahtapotların Beyinleri Nerededir?

Ahtapotlar ve mürekkep balığı, kalamar gibi akrabaları; bilişsel karmaşıklıkları ve hareketlerinin çeşitliliği bakımından diğer omurgasızlardan ayrılırlar. Ahtapotları, insanlara ve diğer omurgalılara olan evrimsel uzaklıklarına rağmen bazı aletleri kullanabilir, karmaşık bulmacaları çözebilir, insanları tanıyabilir ve oyun oynarken nesneleri keşfedebilir. Bütün bunları ve daha fazlasını yapabilmelerini ise benzersiz sinir sistemlerine borçlular.

Seattle’da ki Washington Üniversitesi’nde davranışssal sinirbilim ve astrobiyoloji üzerine yüksek lisans yapan Dominic Sivitilli, ahtapotların beyinleri ve kolları arasındaki bilgi akışını temsil eden yeni bir model geliştirdi. Bu model, ahtapot sinirbilim ve davranışları üzerinde daha önce yapılmış çalışmalara ve laboratuvarda yani toplanmış bilgilere dayanıyordu.

Diğer omurgalılar merkezi bir sinir sitemine sahipken; ahtapotların sinir sitemleri, dağınık sinir kümelerinden oluşan ve vücut içinde bir ağ şeklinde yayılmış bir hale evrilmiştir. Bu sayede vücutlarının her bölgesinde sinir kümeleri bulunabilir. Ahtapotların toplamda 500 milyon sinir hücresi vardır ve bu hücrelerin 350 milyonu kollarında bulunur.

Ahtapotların kolları beynin komutları olmadan bağımsız bir şekilde dokunabilir, tadabilir ve hareket edebilir. Hatta vücuttan ayrılan bir kol uzanma ve tutma gibi hareketleri yapmaya devam edebilir.

Ahtapotların kollarındaki bu sinirler ve yetkinlik, beyinlerinin oldukça fazla miktardaki hesaplama kapasitesinin bir kısmının kollara iletilmesini sağlıyor ve kollar da önemli birer hesaplama bölümü haline geliyor. Bunun sayesinde ahtapotların her kolu duyusal birer motor entegrasyon merkezi haline geliyor. Bütün bu süreç, ahtapotların büyük miktarlardaki bilgileri paralel olarak işlemelerine yardım ediyor.

Çok fazla bilgiyi aynı anda kullanabilmeleri sayesinde ahtapotlar dışarıdan gelen bilgileri daha çabuk algılayıp tepki verebiliyor ve hareketlerini çok daha hızlı kontrol edip hareket edebiliyorlar. Ahtapotların kollarındaki parmak uçları dışarıdan gelen duyusal bilgileri anlayabilir, işleyebilir ve bir hareketi başlatmak için beyinden komut almadan diğer kolları koordine edebilir. Başka bir değişle, beyin kolların nerede olduğunu ve ne yaptığını tam olarak bilmeden kollar birbirinin konumunu anlayabilir ve uyumlu şekilde hareket edebilirler.

Ahtapotların kolları basit hareketleri beyinden komuta almadan yapsa da avlanma gibi daha karışık ve beyinden komut almayı gerektiren eylemlerin nasıl gerçekleştiği de ayrıca merak konusu. Araştırmayı gerçekleştiren öğrenci Sivitilli, ahtapotların; dünyada bulabileceğimiz en ilginç zihin yapılarından birine sahip olabileceğini söylüyor. Ahtapot zihnini incelemek ve anlamak bize dünyanın ötesindeki zihin yaşamına ulaşmada da yardım edebilir.

Farklı zihin yapıları çok farklı şekillerde evrilerek değişebilir. Eğer ahtapotlar gibi dünyadaki farklı canlıların incelersek, zihnin alabileceği formların çeşitliliği hakkında daha geniş bir bakış açısı kazanabiliriz.

Kaynak

Read More
30 July 2019
Latest Posts
  • GriCeviz – Milliyet İş Birliğiyle Yepyeni İçerikler Sizlerle!
    GriCeviz – Milliyet İş Birliğiyle Yepyeni İçerikler Sizlerle!
    Emrehan Halıcı'nın sorularıyla GriCeviz...
  • GriCeviz, Uzaktan Eğitim Süreci Boyunca Tüm Öğrencilerimizin Yanında!
    GriCeviz, Uzaktan Eğitim Süreci Boyunca Tüm Öğrencilerimizin Yanında!
    GriCeviz Bilişsel Beceri ve Zihinsel Gelişim...
  • EBA’DA ŞİMDİ “TENEFFÜS ZAMANI”
    EBA’DA ŞİMDİ “TENEFFÜS ZAMANI”
    Son bir ayda 1 milyarın üzerinde tıklanarak...
  • Gururluyuz! GriCeviz, Şimdi de EBA ile Tüm Öğrencilerimize Ücretsiz!
    Gururluyuz! GriCeviz, Şimdi de EBA ile Tüm Öğrencilerimize Ücretsiz!
    GriCeviz Bilişsel Beceri ve Zihinsel Gelişim...
  • Niteliksiz Bilgilerin Viral Olmasını Nasıl Engelleyebilirsiniz?
    Niteliksiz Bilgilerin Viral Olmasını Nasıl Engelleyebilirsiniz?
    Bugünlerde Koronavirüs ile ilgili kaynağı...
Categories
  • Biliyor muydunuz?
  • Bizden Haberler
  • Genel
  • Haber
  • Öneriler
Tags
ahtapot akıl akıloyunları beyin beyinsporu corona covid-19 düşünme eba Einstein emrehanhalıcı evdeneğitim eğitim eğitmeneğitimi gelişim griceviz haritası hiperaktivite korku lansman meb meslekilgi mesleki seçim milliyet milliyetçocuk Millî Eğitim Bakanlığı müzik nedir PDR rehberlik salgın sosyal medya türkiyezekavakfı uyku uzaktaneğitim viral virüs yüzde zekaoyunları zihin ziyaselçuk çocuk öğrenci öğrenme öğretmen

Download Brainquire

* No purchasing required. Can only be accessed through mobile platforms.

appstore-en@2x
googleplay-en@2x

* You can get your daily exercises without being a member.

Connections
Profession Interest Module
About Us
Scientific Basis
What is Brainquire?
Membership
Help

Copyright © 2022 Halıcı Informatics CO All rights reserved.